onsekiz mart

Bugün 18 Mart 2010

Alnımızın akı, dedelerimizin nişânı Çanakkale Zaferi’nin 95. Yıldönümü…

Aynı zamanda Şehitler Günü…

Zaferimiz, şehidimiz, gururumuz, milletimiz, devletimiz, imânımız, itikâdımız, kan kokan topraklardan bahsetmeyeceğim. Bahsetmeyeceğim çünkü yeterince bu konularda bilinçli olmamız lazım. Bu olmazsa olmazımız bizim. “Ben vatanımı milletimi seviyorum, canım feda olsun” diyen her vatanperver bunları bilmek zorunda.

Bugün dikkatimi çeken yada beni derinden üzen, ülkemizde büyük kamuoyuna sahip olan ulusal basının 18 Mart tavrı yada ne anlayışı.

18 Mart 2010 Perşembe günü gazetelerine ulaşabilenler, yada internetten bakabilenler baksınlar. “Türkiye’nin En Çok Satan Gazetesi” edasıyla caka satan bir sürü gazete bu Büyük Zafer Şerefine iki satrını bile ayırmamış…

Reklam olmaması bâbıyla bu kutlu günden bahseden gazeteleri tebrik ve teşekkür ediyorum. Gururla dedelerinin, dedelerimizin şerefini, milletimizin alın akını sür manşetten basmışlar, helal olsun… Güzel, duru, yaşlısına-gencine hitâb edecek şekilde de yayımlamışlar. Ama derdim basmayanlar yada basamayanlarla benim.

Çok değil daha, 10 gün öncesi, yani 8 Mart 2010 Pazartesi günü Dünya Kadınlar Günü olarak kutlandı. Yine mevz-u bahis gazeteler bir yığın hanımefendinin yaptığı çeşitli etkinlikleri, yürüyüşleri, mitingleri, söyleşileri yazdılar sayfalarca… Birkaç hafta evvelinden başlandı, daha birkaç gün önce bitti bu yaygara… Elbette güzel bir gelişme. Bir ülkenin gelişmişliği, sivil toplum örgütlerinin çokluğuyla bilinir derler. Buna en güzel örnek Osmanlı’dır zaten. Vakıflarıyla, külliyeleriyle, âhileriyle…

Ama garibime giden Dünya Kadınlar Günü haberlerinde bol bol okuduk, beyfendinin katlettiği, dövdüğü, sövdüğü, saçından sürüdüğü, hanımefendinin yıllardır gördüğü eziyeti yürek burkukluğuyla okuduk… Yada okuduk cinnet geçiren hanımefendinin 8 Mart günü kocasını darp etmesini, çocuğuna bilmem ne yapmasını… Bugün oldu, akşama baskıdan çıktı haberler. Türkiye’nin bir ucundaki olaydan, öteki ucundaki, beklide ömründe bir daha hiç görmeyeceği insanların haberi oldu aile içi olaydan… Kırılan kol yende kalır derler atalar. Ama bu kol gazete sayfalarında kaldı ve okudu tüm yurdum insanı, şahit oldu…

8 Mart günü doğan kız çocukları şanslı sayıldı o gün, o gün evlenenler bu husustaki temennilerini belirttiler, sağolsunlar… ne münasib günde evlendiler ya !

Tüm medya kulak kesildik, acaba bugün hangi hanımefendi dayak atacak, yada dayak yiyecek diye… O gün hanımefendiden dayak yiyen erkeklerde birbirini kovaladı. Tüm ülke bunu yukarıda zikrettiğim gazetelerden okuduk, okuttular…İşte bunlar garibime gidenler.

250000 bin kişi kanını akıttı orada. Allah c.c. için kanını dökenler müstesna, birde karşı taraftan ölenler vardı. Çok değil yahu, daha asır değil, 95 yıl önceydi. Bu insanlar bir hayır duayı, bir ilgi-alakayı, bir hayırla yâd edilmeyi, belki gidip oralara ziyaret edilmeyi, geride kalanlarına sahip çıkılmasını, fâtihayı, yâsini, âmmeyi  hak etmediler mi?

-Ettiler ya, etmezler mi hiç?

Yok. Etmediler. Torunları olan bizler, onları da silip attık tarihimizi, geçmişimizi, ecdadımızı silip attığımız gibi… Osmanlı’dan dem vuranlar, dedesini unutmuş, kaldı ki üç-beş nesil ilerisini hatırlasın…

Onlar hak etmediler, biz onları günlük gazete manşetine bile lâyık görmedik. Görmediğimiz gibi umrumuzda da olmadı açıkçası… Ölmüş gitmişler işte, kime ne?

Yarın çocuklarımız Çanakkale Savaşı’ndaki Anzak, Yunan, İngiliz, Fransız Askerlerinin kahramanca savaştıklarından bahsederlerse şaşırmayın… Çünkü onlar bizden bile daha iyi hayırlıyorlar hem dedelerini, hem dedelerimizi…

İşte buna çok üzülüyorum, acizâne…

Yine mez-u bahis gazetelerdeki köşe yazarlarına takıldı gözüm. Bilmem kim meşhurunun tivittır saçmalığında yazdığı mesaj yorumunu yapanlar, ülke aydınını yerden yere vuranlar, özgürlükçüyüz yaygarasıyla zülmu alkışlayanlar, canı o gün ne istemiş, neden nefret etmişse gün gün köşesine aktaranlar, soy adı gibi Hakan olamayanlar, Hâkan olan şehidlerden bahsetmediler / bahsedemediler nedense…

Ara sıra rahmetli, nur içinde yatası Mehmed Âkif Ersoy ile Üstâd Necip Fazıl Kısakürek’in devrin –sözümona aydınlarıyla  –  yaptıkları atışmaları okurum. Çok sivri konuşmuşlar derdim, hayıflanırdım biraz…

Ama bu duyarsızlığa, lâkaidliğe, gevşekliğe, sululuğa sivrilmemek mümkün değil…

Anasını, atasını, dedesini, devletini, milletini, ecdanını, şehitlerini bilen bir nesil olmamız ve kalanlara aksettirmemiz temennisiyle…

Dut Ağacı

18 Mart 2010 Hatırasına

2 Yanıt to “onsekiz mart”


  1. 1 Aişe Hatun 19/03/2010, 23:34

    inşallah.
    gönlüne sağlık
    allah selamet versin, basiretlerini açsın..
    sen gibi insanları da eksik etmesin 😉

    sevgiler…

  2. 2 pusatt 20/03/2010, 22:05

    tespitler tamam doğru amennâ…lâkin bir işleyen bir plan var; bunlar olacak çünkü bu planı işletiyorlar.. uyumayan üç beş kişi var onlar da diğerlerinin horultusundan bir şey duyamaz, karanlıkta birşey seçemez hâle gelmişlerdir… Türkiye’ye biçilen ömür 100 sene zarfında birşeydi, yavaş yavaş sindirilerek bu ömrünü tamamlamaya götürüyorlar (komplo teorisi görünse de durum böyledir)

    bunların dışında beni en çok üzen ve hiddetlendiren olayı paylaşayım; 18 Mart Çanakkale Şehitlerini Anma töreni yapıyoruz, dikkatimi ilk çeken hiç bir resmi kurumda bayrakların yarıya inmemiş olmasıydı ( dedim kendi kendime ya hû 11 Eylül de bile elin gevuru(!) için bayrakların boynunu büktünüz ya bizim şehitlerimizin kanı petrolden daha az değerlidir öyle ya veya bir gevurun kanından neyse…)1. sınıftan tutun da 8. sınıf öğrencilerine kadar hepsi sanki bir eğlence programı yapıylıyor havasındaydılar… gülüyor oynuyor şakalaşıyor dinlemiyor vs… yapılan bir skeçte gülmekten göbekleri zıplayanlar oldu… vs vs vs…

    bunun 18 martla ne i,lgisi var demeyin; ölüsüne saygısı olmayanın dirisine saygısı olur mu diye derinden düşünmeden edemedim; dillendirdik de ama balık hafızalı millete döndüğümüz için anlık serzenişler terennümü oldu… hayırlara çevirsin Allah (c.c)

    sözün kısaltılmışı hasebiylegeçlik giderse, millet gider, millet giderse bir medeniyet gider… biz gençlerimizi yitiriyoruz (hatta yirirmişiz bile diyebilirim) elin adamı(!) parapsikoloji denillen alandakendini geliştirmiş iyi onuyorlar biizmle :))) pehhh

    “Allah tuzak kurucuların en hayırlısıdır.”

    yüreğine sağlık…
    vesselâm


Yorum bırakın